14 Ekim 2012 Pazar




HİÇ.....( Sakıncalı yazı)

          Bir köprünün üstünde, elimde buruşturulmuş bir kağıt parçası ve zihnimde birleştiremediğim düşüncelerleyim. Hava çok soğuk ve puslu. Bu köprüye beni getiren şeyin ne olduğu konusunda, hiçbir fikrim yok. Nereden geliyorum, nereye gideceğim? Hissedebildiğim tek şey yüzümü tokatlarcasına esen rüzgar ve köprünün ucundan sızan bir ışık. Zihnim bulanık olsa da bunu fark edebiliyorum. Sanki ışığa doğru yürürsem bu anın gizemi çözülecek ama yapamıyorum. Kafamı diğer tarafa çevirdiğimde ise hiçbir şey yok, sadece karanlık.  Ayaklarım yere mühürlenmiş, bulunduğum yerden bir adım öteye ilerleyemiyorum. Zihnimde çarpışan düşünceler beni kontrol ediyor . Öncesi ve sonrası yok gibi. Hiçliği mi yaşıyorum? 

           Bir anda aklıma elimde tuttuğum kağıt parçası geliyor. Geçmişten bir misafir. Varoluş nedenimi bulabileceğim bir parça belki de. Bu köprüde ne yaptığımı, bundan sonra ne yapacağımı öğrenmen için tek yapmam gereken elimi açıp, kağıda bakmak.  Deniyorum, olmuyor. Bedenimi kontrol edemiyorum ya da gerçekten elimi açmak istemiyorum.  Bir ucunda ışık, bir ucunda hiç  olan bir yolun ortasında kendime yabancılaşmış halde bekliyorum, bekliyorum, sadece bekliyorum........Zihnimde ki çatışmalar biraz daha hafifliyor. Beklemek iyi geldi. Beklemeye devam ediyorum, ışık ve karanlık yerini boşluğa bırakıyor.  İlk anda hissettiğim korku bile yok oluyor. Burada olma sebebim bile önemini yitiriyor. Tek algılayabildiğim şey duygusuzluk ve boşluk. Zamansız ve mekansız bir evrende kaybolmuş gibiyim. Tuhaf bir şekilde anlamsızlık ve zamansızlık beni rahatsız etmiyor. Herşey anlamdan ve değerden yoksun ama bu duygusuzluk beni özgürleştiriyor. Benliğimin ve bedenimin dışındayken herşey ne kadarda anlamsız. Ben bir hiçim....

         Gözlerimi açıyorum ve yürümeye devam ediyorum.

(Deveyken önce aslan, sonra çocuk olanların hikayesi)
                                                                 Özden Tatlı Denemeler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder