19 Kasım 2012 Pazartesi


EVE DÖNÜŞ  (Bütün kayıp çocukluklar için…)




'Vicdanı olan her varlık, 
tarihi yargılayabilmelidir.'






      Kasım rüzgarlarıyla elinden alınan çocukluğunu kaybettiğin, zaman mefhumu için küçük senin için ise, koca bir kara deliğe dönüşen noktadayım. Burayı zihninden değil, kalbinden çıkıp ağzına dökülen sözcüklerle anlatırdın. O andan kalan kalıntıları anlamlandıramadığın için boşluklarla dolu senaryoyu defalarca yaşardın, dünyanın bu noktasını düşlerken. Konuşurken, bakışların değişir; geçmişten gelen izleri taşıyan çocuk bedenine ait gözler belirirdi yüzünde. Yaşlı kabuğuna ait olmadığını, sürekli kaybettiğin çocukluğunu aradığını ve özlediğinin farkındaydım, geçmişe yaptığımız yolculuklarda. O ana, o noktaya…kayıplarına ve çocukluğuna duyduğun özlem, beni taşıdı buraya. Kayıp yıllarının nirengi noktası, senin deyiminle her şeyin başladığı ve bittiği yerde, sıfır noktasındayım. Kasım rüzgarlarının savurduğu ve senin küçük yüreğini aşan trajedinin yaşandığı kapıdan girmek üzereyim. Ben hazırım anneanneciğim, eve dönüş vakti.

     Bu ev artık bizim. Rüzgarların ve büyük insanların bizden aldıklarını telafi edeceğiz birlikte.  Bu kapıdan giriş, kısa bir ana hapsolmuş, mahpus ruhunu özgür kılacak. Bütün kayıp yıllara inat, bütün acılara nispet yaparcasına dokunacağım bu evin duvarlarına. Geleceğimiz hakkında karar veren, yazgımızın denetimini ele geçiren ve sadece dinimiz yüzünden bizi vatanımızdan eden, o büyük insanlara inat doğduğun topraklara tohumlar ekip, hiç ayrılmamak üzere köklerimi salacağım. Mahpus yürekler üzerine kurulmuş ailemizin yazgısını değiştirmek için döndüm geçmişe.

      Kayıp yıllarının başladığı, kopuş anından sonra yaşadığın her şey senin için sadece parantez olarak kaldı diye düşünmüşümdür hep. Ben de, annem de ve hatta tek aşkın dedem de. Belki de parantezi kapatma vakti gelmiştir anneanneciğim. Uzun sessizliklerinin nedenini, sabit ve boş bakışlarının sebebini ya da bir anda yaşadığın duygusal gel gitlerin sebebi bu ev değil miydi?  Sen, bu evden çıkarken, sadece vatanından, arkadaşlarından ve evinden ayrılmamıştın; geçmişinden ve geleceğinden vazgeçmiştin. Bu kapıdan sonra, tek derdi arkadaşıyla oynayacağın evcilik oyunu olan bir çocuk değildin. Büyük adamlar sadece mübadele kararı almamışlardı, bu kadar basit değildi; senin gibi birçok küçüğün çocukluğunu da ellerinden almışlardı. Bu kapıdan sonra, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı, belki de bunu bildiğin içindir; evden çıkmamak için kendini yerlere atmış, bütün gözyaşların tükenene kadar ağlamıştın. Çocuk yüreğin hissetmişti yaşanacakları.

    Bir gün baban eve gelip, annenle gizlice bir konuşma yapmış ve ağlayarak seni kucaklayıp öpmüştü. Çok mutlu olmuştun çünkü seni bir kez bile öpmemiş babanla ilk sıcak temaslarındı. Kasım rüzgarlarıyla yaşamınıza kışın geldiğini nasıl bilebilirdin ki? Ertesi gün annenin, senin yanına gelirken, adımlarından çıkan sesi, gözlerinde gördüğün hüzün yansımasını ve ses tonundaki burukluğu dün gibi hatırlıyorsundur. Tek sorduğun soru "neden gidiyoruz" olmuştu. Annenin verdiği cevap sana çok manasız ve belirsiz gelmişti. O an hissettiğin karmaşa da zihninde yaşamın boyunca da devam edecekti.  Başının içindeki isimler, sesler, yüzler ve gölgelerlerle yaşamak zorunda bırakıldın. Gözyaşların, çığlıkların ve tekmelerin o evden çıkmanızı engellemedi. Yaşananlar seni sessizliğe ve ömür boyu sürecek iç diyaloglara sürükledi. Sürgün ve hatta suçlu olmanın sessizliğine.

    Seni şimdi daha iyi anlıyorum anneanneciğim. Bu toprakların kokusunu tenimde, etimde hissedebiliyorum, aynı sana sarıldığımda hatırladığım koku gibi. Senin kokun, vatan kokusu. Ciğerlerime dolan hava, kayıplarımızın değerini anlamama ve ana kucağında hissetmeme sebep oldu.   Bu evde attığım her adım bacaklarımın titremesine ve ruhum bütün fazlalıklarından arınarak çırılçıplak soyunmasına sebep oldu. Senin dediğin gibi vatan toprağında olmak, özünde olmak; var olmak demekmiş.

    Dünyanın üzerinde ki bu noktadan söylediğin sözler daha anlamlı geliyor. "Vicdanı olan her varlık tarihi yargılayabilmelidir." Sözün evin duvarlarında yankılanıyor. Eve döndük anneanneciğim, benim hiç göremediğim çocukça gülümsemeni yüzüne yerleştirip yoluna devam edebilirsin. Çocukluğun ve acılarla kavrulmuş ruhun artık özgürdür.

                                                                              Seni çok özleyen torunun....


   Anneannem, 1923 yılında Lozan Antlaşması'na ek protokol uyarınca Türkiye ve Yunanistan'ın kendi ülkelerinin yurttaşlarını din esası üzerine zorunlu göçe tabi tutulan ve çocukluğu, geçmişi elinden alınan yüz binlerce çocuktan sadece biri. Lozan Mübadelesi kazazedelerinden biri. Mübadele ile, 1.200.000 Ortodoks Hıristiyan Rum Anadolu'dan Yunanistan'a, 500.000 Müslüman Türk de Yunanistan'dan Türkiye'ye göç etmek zorunda bırakılmıştır. Anneannem ve ailesi Türkçe'den başka dil bilmeden, Ortodoks Hristiyan oldukları için vatanlarından kopartılmış, geçmişleri ve gelecekleri ellerinden alınmıştır. Yunanistan' a gittiklerinde yaşadıkları ekonomik sıkıntılar, kültürel bunalım ve toplum içinde ki konumlarının daimi göçmenlik statüsü yaşamı çetin kılmıştır. Yaşananları kabul edemeyen büyük dedem, göçten bir yıl sonra vefat etmiş. Haksızlık ve acıların içinde yüreği her gün biraz daha zedelenen büyük anneannem, büyük dedemin ardından, ömrünün geri kalanını geçireceği yatağa mahkum kalmıştır. Anneannem mi? O hep, o anda kalmış biri olarak yaşadı ve öldü.


                                                                                             Özden tatli denemeler


  Ayvalık’ta ‘Bonjour Pansiyon’da geçirdiğim gecenin ardından aklıma düşmüş bir yazı. 500 yıllık geçmişe sahip olduğu tahmin edilen bu bina, Hatice ve Yalçın Arga tarafından işletiliyor. Yolunuz Ayvalık’a düşerse, tarihe dokunmanızı öneririm.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder